Kayıtlar

Kestirmeden Şükür

Yolların inişli çıkışlı olmasını isterdi hep. Bir şeylerle mücadele etmek, kararlar arasında bocalamak. Birden karşısına çıkan bir virajla sarsılsa belki de böylece bir şeylerin gerçekliğini daha çok hissedecekti. Ama onun evine giden yollar hep dümdüzdü. Ne kaldırım taşlarına takılırdı ayağı, ne de yönünü şaşırtacak bir kavşak. Ne zaman yola çıksa, başını kaldırmadan varırdı kapısına. Önce başka sokaklardan gitmeyi denedi. Bilinçli olarak uzattı yolları, bir iki kez yönünü kaybeder gibi oldu. Hatta bir gün, sırf çıkmaz olduğunu bildiği bir sokağa bile girdi. Umutla bir sapak aradı,gizli bir geçit, gizemli bir ihtimal. Ama ne yaptıysa olmadı. Onun evine yalnızca bir yoldan varılıyordu ve o yol da fazla düzgündü. Fazla kolay. Fazla sakin. Başka yollara bakıyordu, hepsi inişli çıkışlıydı. Kendi yolunda da olmalıydı bu, diye düşünüyordu. Yoksa yolda olmanın ne anlamı kalırdı? Bir gün, inişli çıkışlı yolları olan bir arkadaşı onu evine davet etti. Gidene kadar iki yokuş çıkıp üç yokuş i...

Ezan

Başlangıç için yeni bir ev arıyordu. Bir ilan dikkatini çekmişti: "Güneş gören ferah daire." Fiyatı da diğer evlere nazaran komik derecede uygundu. Üstelik eşyalıydı. Hemen emlakçıyla iletişime geçti. Tam fotoğraflardaki gibi ev ışıl ışıldı. Evi gezerken bir odanın perdelerinin çekili olmasına dahi aldırış etmedi. Emlakçı, sinsi bir gülümsemeyle saatine bakarken, "İyi fırsat bu, kaçmaz," dedi. O da kaçırmadı. Bir bavul kıyafet, bir koli kitapla taşındı. İlk sabahın hayatının en aydın günü olacağını düşünerek uykuya daldı. BAM! Evin içini titreten sesle yataktan fırladı. "Allaaaaaaahu Ekber!" Kalbi bir an için yerinden çıkacak gibi oldu. Yarı uykulu bir halde odanın içinde dolanırken sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştı. Apartmanda yangın mı çıktı? Biri megafonla mı bağırıyor? Perdeleri araladı, dışarı baktı... İşte o zaman gördü: minare. Üstelik pencereden uzansa neredeyse dokunacak kadar yakın. Ev gösterilirken neden bu odanın perdelerinin kapalı oldu...

Fırça

Bakın diş fırçası diyip geçmeyin. Bazen paha biçilemez bir değere sahip olabiliyor. Yani en azından benim için öyle. Bu düşünceye sahip olmamın hikayesi şöyle: Bir gün bahçeden eve dönerken babama arabayı marketin önünde durdurmasını söylemiştim. Neden diye sorunca, "Diş fırçası alacağım, siz beni beklemeyin, gidin ben yürüyerek gelirim" demiştim. Tabii babam saati hatırlatarak, "Marketler kapalıdır" demişti. Ben de iyi madem yarın hallederim demiştim. Ertesi gün gidip kendime almıştım, babam da iş çıkışı gelirken almış. Ona diş fırçası alır mısın dememiştim ki ertesi gün gidip kendime almıştım. Onun iş  çıkışında dahi hatırlayıp alması bende anlık bir farkındalık oluşturdu. Bana karşı yaptığı iyiliklerin hepsi gözümün önünden film şeridi gibi geçti. İşte diş fırçası böyle bir kudrete sahip. Bazen gözümüzün önünde olmasına rağmen görmediğimiz şeyleri gösterir. 

Öylesine

belki kağıdı 8 kere katlamanın mümkün olacağı bir yer vardır. eğer o yere gidersem tüm sırlarımı bir kağıda yazacağım ve tam 8 kere katlayacağım. şimdi 7 kere katlayınca içim rahat etmiyor, güvenemiyorum. sanki hepsi deşifre olacakmış gibi hissediyorum. 

Püfür Püfür

Sörf yapmayı en çok sevdiğim yer, Bondi Plajı’ndan ziyade beklenmedik anlamlardır. O anlamdan bu anlama kulaç atıp, dalgalı bulduğum anda tahtamın üstüne çıkıp, dalgaların içinden geçmeye bayılırım. Sörf nedeniyle dalgaları her zaman çok sevmişimdir; onlar anlama hareket getirir, harekete anlam katar. Mesela bugün, hep okumam gerekenler listesinde olup bir türlü okuyamadığım bir kitabı arkadaşım hediye etti. Kitabı 2019 yılında okumuş ve birine hediye etmek için hazırda bekletiyormuş. Böyle bir durumda sörf yapmamak olmazdı. Tahtamı aldığım gibi koştum; bu arada sörf tahtam, arkadaşlarımın bana serzenişte bulunurken  “senin kafadan bir tahtan eksik” dediği tahta. Ne yapayım? Ağaç kesmek yerine, hazır kafadan bir tahta ile sörf yapıyorum. Yanlış anlaşılma olmasın gezici değilim. Gezmeyi de pek sevmem. Her neyse, konumuza dönecek olursak, 2019 yılında ‘Uzun Hikâye’ kitabı okunacak listemde olmasına rağmen, kitabı okumayıp üstüne üstlük filmini dahi izlemeyip -ki en azından birini yap...

Yayınlanmış Taslak

Metroya doğru yavaş adımlarla ilerledi; sırtı dünyanın tüm yükünü taşıyormuşçasına bükülmüştü. Kambur kambur ilerliyordu. Aklına masaj salonuna gitmek geldi ve “Bugünden sonra hemen gitmeliyim,” diye düşündü. Metrodaki insanlara baktı; hepsi sola doğru ilerliyordu. Kimse intihar etmek istemiyor olmalıydı, çünkü sağ tarafa gitseler, hızla gelen trenle karşılaşma riskleri artardı diye varsaydı. Sonrasında insanların yaşama isteklerinin neden bu kadar ağır bastığını merak etti. “Bu belirsizliklerle dolu dünyada neden yaşamak için bu kadar çaba sarf ediyoruz ki?” diye içinden geçirdi. Aslında, bilinmezliğin kendine has bir çekiciliği, bir nazı, bir cilvesi vardı, ama her şey açıkça belli olsa, daha hoş olurdu gibi geliyordu ona. Sonuçta o, kitabın sonunu öğrense bile okumaktan keyif alan tiplerdendi. Arkadaşı, izlediği diziyi anlatırken “Aman, spoiler olmasın,” dediğinde aldırış etmez, diziye devam ederdi. Hatta, yaşananları daha iyi analiz ederek daha fazla keyif alırdı. Bunu, genellikle ...

Müzikal

Resim
Birinin duası gerçek olmuştu. Aylar sonunda beklediği an gelmişti; lakin, sıkan korseden rahatsız olmuştu. Bir an pijamalarını giyip yatakta bu (ekteki) şarkıyı dinlemek istedi. Bunu o kadar kuvvetli istedi ki, yüzyıllar sonra teknoloji gelişti, kayıt cihazları yapıldı ve müzik artık pijamalar içinde yatakta da dinlenebilir hale geldi. Onun istekleri gerçek oldu olmasına ama sıkan korseler de yerini başka şeylere devretti. Hatta bunlardan bazısı, en sıkan korseden bile daha fazla can sıkıyor. Keşke geriye doğru bir zaman makinesi olsa da canı sıkan tek şey korse olsa. O da bu çağda yaşasaydı aynı şeyi düşünürdü. 

İnsanbol

Resim
Az buçuk anladım bu şehri. İnsanbol burası. Boş kalmaya görsün bir köşe hemen bir hızır yetişir. Tahammül fersah fersah kayar. E tabii gönlü okşayan da vardır hırpalayan da. Bir çingene çıkar bir anda kurban olur gözlerinize hatta sizi dünyanın en güzeli olduğunuza öyle inandırır ki bir bakmışsınız cüzdanınızdaki bir 50’lik çoktan uçmuş gitmiş. Kafanız hırpalayanlara takıldıysa hiç takılmasın çünkü ağlarsanız asla mendilsiz kalmazsınız. Kanatsız melekler her yerde size mendil vermeye hazır ve nazır bekliyor. Öyle işte, her yeri başka terane

Denklik

Resim
insan kendi dengesini kurmadan bir başkasıyla denge kuramaz. bir ipte iki cambaz oynamaz diyorlar bence bu doğru değil. dengesini kurmayı bilen iki cambaz pekâlâ ipte kalabilir. tabi atasözü bu anlamda kullanılmıyor ama benim için şu an başka bir anlam ifade etmiyor. sadede gelecek olursam kendimce dengemi kurmaya çalışıyorum. dengemi henüz sağlayabilmiş değilim. bu yüzden dengimi de bilmiyorum. dengi dengine olacağım birisi var mı onu da bilmiyorum. sadece dengede durmaya çalışıyorum. 
güne kendimi enayi gibi hissederek başlamam gözlerim için çok yorucu
 Hakuna Matata!
vazgeçtim kaçmaktan 
elimde olmayan bir şey hakkında yargılayacaksan yargı listene sana inanmayı reddettiğimi de eklemelisin 
kendime öğüt: farkına geç vardıkların kabak tadından başka bir şey vermiyor 
bir zaman sonra bir zaman olanlar gibi olmak 
 Uyukladığı çalışma masasında aklına gelen soruyla yerinden sıçrayarak makineye doğru uçarcasına koştu. Sorunun verdiği heyecanla ellerini makinenin üzerinde gezdirdi. Şapkadan tavşan çıkartmayacağını bildiği halde sihirli sözler söylüyormuş gibi bir edaya bürünerek: ''Sınırsız soru, sınırsız cevap'' dedi. Olayın heyecanına kapıldığı için tüm yorgunluğunu unutmuştu. Belki yorgunluğunu unutmasaydı, makineyi çalıştırmadan önce uyusaydı, yüzyıllarca anılacak hatayı yapmamış olacaktı. Her şey bir anda gelişti. Düğmeye bastı, çarkı çevirdi mistik duygularla yoğun huzmesinin içine dalarak istediğini sandığı yıla gittiğini düşledi. Fakat işler onun istediği gibi gitmemişti. Yorgunluğundan mütevellit 17.yüzyıla gideceğine, 15.yüzyıla bir Osmanlı evliyasının hanesine gitmişti. Karşılaştığı adam karşısında donakaldı. Onun istediği cevap bu değildi hele de titrek mum ışığının altında bir şeyler yazmaya çalışan bir adam hiç değildi. Bir anda gafletle elindeki feneri yaktı. Evliya h...
Resim
İlkokuldayken okulumuzda ektekine benzer maymun parmaklıkları vardı. İstisnasız her gün mutlaka bir teneffüste  olsa gider bacaklarımı demirlere sıkıştırır, zil çalana kadar ters dururdum. Bir gün sınıftan çokta hoşuma gitmeyen,sürekli atıştığımız ön sıra arkadaşım ,ben ters dururken, yanıma geldi. İlkten hafifçe gülümsedi. Gülümsemesinden bir şey yapacağını anlamamıştım ama tuhafıma gitmişti çünkü bana çok gülen birisi değildi. Sonra ellerini ilkten göbek çevreme sonra koltuk altıma getirdi, beni gıdıkladı. Bir anda neye uğradığımı şaşırdım ve kahkaha atarak yere kafa üstü çakıldım. Yere düştüğüm ilk birkaç saniye bir şey algılayamadım. Sonra sonra algım açılmaya başladı. Kafa üstü düştüğüm için arkadaşımda korkmuştu bana ''İyi misin? Öğretmenin yanına gidelim mi? Çok özür dilerim vs '' dedi. Ben de '' Hayır ama bir daha yapma'' demiştim. Bir daha yapmamıştı ama ben akıllanmadan yine her gün mutlaka bir teneffüste olsa maymun parmaklıklarına gidip ters ...
yas-yasla bu iki kelimeyi birbirleriyle bağdaştırıyorum çünkü insanlar yasta oldukları zaman yaslanılacak bir omuz ararlar.  yazarnotu: uyduruk
çelişkiler yaşıyorum nasıl aşacağım hakkında henüz bilgi sahibi değilim ama destek olacak bir şeylerin olması bile bazen rahatlatıyor çünkü kendi kendime diyorum ki ''bu aşılamayacak bir dert olsaydı destek verecek bir şeylerinde olmazdı'' öyle ya da böyle çelişkilerimle yaşıyorum ya da yaşadığımı sanıyorum ahh yine başladı şimdi en az yarım saat yaşamaya kafa patlatacağım ya da yaşamamaya,yaşayamamaya  (noktalama ve yazım yanlışlarım için affola pek dikkat edecek halde değilim)